Katip çelebi'nin cihannüma adlı eserindeki malatya ile ilgili kısımlar:

Malatya Livası, Fırat Nehri’nin batısında, geniş sahrada, eski bir kasabadır. Çarşı, hamam ve hanları ve camileri ve kıble tarafından devam eden dağlar eteğinde uzayıp giden bahçeleri ve bol suları vardır. Yaz mevsiminde bütün halkı, o bahçeler yaylasına göçerler. Ve harap olmaya yüz tutmuş bir suru vardır. Ve Gazi Dördüncü Sultan Murad’ın silahtarı Mustafa Paşa, orada bir han yaptırdı. İstanbul’dan doğuya, uğranılan bir yer olmakla, bayındır bir kasabadır. Bundan yarım fersah doğuya gidilince, Fırat Nehri’ne varılır ve gemiler hazırdır, geçerler. Ve bu şehrin ovası dağlarla çevrilidir. Onlarda ceviz ve diğer meyveler çoktur. Ve Malatya bu dağların kuzeyine düşer. Ardı, Sis vilayetidir. Bir küçük nehir, bunları sular ve suru aşar. Bostanları, bu nehir üzerindedir. Bu küçük nehir, barlı sudur ve ağır ağır akar. Bundan bir kasır inşa edilmiştir. Ve Malatya’nın nüsrası (yükseldiği) odur. Buradan Sivas ile münasebeti vardır. Malatya ve kuzeye Maraş ve Haleb’e; asker menziliyle sekiz günden varılır. Malatya’nın Derme suyu ile ırmakları birleşip, büyük ırmak olan Fırat’a döküldüğü yerde kadar, kenarındaki bağ ve bostanlar üzümden geçilmez. Üzümünden iyi şıra içilme zamanı, nâr gibi göçerler. Her bir üzümün, başka bir tadı olur. Bu meyveyle arak, boza, sirke ederler. Şehrin doğusu dağlıktır. Bu dağlar: kuzeyden Azbuzu, kasaba gibidir ve meşhurdur. Halep ve Şam kervanları, Malatya’dan Fırat nehri üzerinden bu kasabaya gelirler. Bu nehir derindir ve dökülür. Bu nehrin adı da Fırat Nehri’dir. Malatya’nın nehir kenarında köprüleri vardır. Ve bir nehir daha vardır, ki suyu azdır. Şehre girince, bu ırmak üzerindedir. Malatya’ya yakın bir kasaba vardır, Battal Gazi’nin nefsidir derler, onların bir köprüsü vardır. Bu şehirde, Battal Gazi’nin ecdadı doğup neş’et ederler, bir yer vardır. Eski zamanlardan beri, zâyi edilmiş bir yerdir. 1646 tarihinde, Melek Ahmet Paşa o makama, kubbeli, bir sağlam bina yaptırdı. Malatya’nın bucakları: Adıyaman, Divriği, Şiro ve Bucak, Taşabad, Tinelî, Kahta, Gerger, Cubas. Ve Malatya’nın, yeyimi hoş, yazılı elmaları olur. Tarifi şöyledir ki: bir kâğıttan harfler (kesip), kelimeler elde ederek, elma olgunlaşmaya yüz tutunca, güneş alan tarafa yapıştırılır. Birkaç günden sonra, renk tamam olunca, harfin eski yeri kırmızı ve kâğıt altında olan yeri sarı kalır. Sanki bir sarı kâğıt üzerine kırmızı mürekkeple ile yazı yazılmıştır. Çoğu kere, uygun beyit ve şiir düzerler. Hasanbadrik (Fethiye), Malatya kuzeyinde, Hekimhan ile Malatya arasında, Fırat’dan bir nehirle batıda, bir büyük dağ eteğinde, mamur bir kasabadır. Yol geçen insanların üzerine düşer. Ve güzel gölgeliği, Hasanbadrik’e; isteyen, Hekimhan’a gider. Bu dağ, doğudan batıya, Hasanbadrik’e kadar devam eder. Kürkçü ağzı boyunda, dağ dibinden aşağı taş köprü inenden geçilir ve serin rüzgarla yokuşunda Fırat’a dökülür. Malatya ile Hasanbadrik arasında: Kahta, bir dağ köşesinde, Fırat nehriyle Malatya, Malatya’dan doğuya doğru iki menzildir. Bu iki şehir, birbirine yakındırlar. Bağları ve bahçeleri vardır. Kürk dağı, bu dağ silsilesindedir. Kahta, bir mehirle güney batıdadır. Adıyaman, Fırat nehri altındadır. Samsad yakınındadır. Mansur bin Cu’vana el-Haris el-‘Amiri’ye nispet edilir. Mervan bin Muhammed’in Cu’câ’dî’nin himayesindedir. Mansur bu kalenin arını ve imamıdırdı. Ve Göksü nehri kuzeyindedir. Ve Adıyaman ile Malatya arasında, Adıyaman’ın batısında bir dağ bulunur. Bu dağdan Malatya’ya giden yolda, bir boğaz (geçit) vardır. Arkaludya (?), Malatya yakınında sağlam bir kaledir.

Kaynak: Adnan Işık, malatya 1830-1919