Malatya, Anadolu'nun köklü şehirlerinden biri olup tarih boyunca pek çok medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Şehir, geçmişten günümüze kadar adını ve kimliğini büyük ölçüde koruyarak gelmiştir. Tarihi kayıtlar, Malatya’nın adını ilk olarak Kültepe tabletlerinde “Melita” olarak anmaktadır. Hitit belgelerinde ise “Maldia” olarak bahsedilirken, Asur kaynaklarında “Meliddu, Melide, Melid” gibi çeşitli versiyonlarla karşımıza çıkar. Urartular ise bu şehirden “Melitea” olarak söz etmiştir.

Şehrin adının kökeni Hititçe’de “bal” anlamına gelen “Melid” kelimesine dayanmaktadır. Hitit hiyeroglif yazıtlarında Malatya, öküz başı ve ayağı simgeleriyle temsil edilmiştir. Bu da şehrin tarih boyunca tarım ve hayvancılıkla olan bağlantısını göstermektedir. Antik çağın önemli coğrafyacılarından Strabon, Malatya’yı çoğu zaman “Melitene” adıyla anmıştır. Ona göre, şehir, Kapadokya Krallığı’nın on valiliğinden biri olarak Fırat Nehri ile Kataonia arasında yer alıyordu. Aynı zamanda zeytin, üzüm ve meyve ağaçlarıyla Kapadokya’da eşi benzeri olmayan bir yer olarak tanımlanmıştır.

Bazı kaynaklara göre, Malatya’nın kuruluşu Asur kraliçesi Semiramis’e dayandırılmaktadır ve şehir bu dönemde “Meliten” adıyla anılmaktadır. Bu bilgi, sonraki arkeolojik bulgularla desteklenmiştir. Kalkolitik Çağ’dan itibaren yerleşim gören Malatya, çeşitli medeniyetlerin etkisiyle şekillenmiştir. Bugün Aslantepe Höyüğü’nde yapılan kazılarda, şehrin 6 ana tabaka ve 27 farklı kültür katmanı ortaya çıkarılmıştır.