bir gün okuldan kaçmaya niyet ettik. okuldan kaçma sistemimiz şöyle, akşam etüdünde hocalar sınıfları a-b-c-d sırasıyla sayıyorlar. biz b sınıfındayız. d sınıfından iki arkadaşa rica ediyoruz etüde bizim sınıfta başlıyorlar. nöbetçi öğretmen akşam yoklama almaya geldiğinde sınıfa şöyle bir bakıyor. üçlü sıra dizisi her dizide dört sıra var. 8-8-8 toplam 24 kişi. tek tek isim sormuyor. 24 kafayı görünce c sınıfına geçiyor. o esnada, hoca c sınıfındayken bizim arkadaşlar kendi sınıflarına geçiyorlar usulca. sonrasında yine aynı metot. 8-8-8.

çarşıya gidip ne yaptık hatırlamıyorum. o zamanlar fen lisesi karakavak'ta. sene 96-97 filan olmalı. muhtemel olan yemek yemiş, ufak tefek ihtiyaçlarımızı görmüşüzdür. yanımdaki arkadaş dışarıdan geliyor, hafta sonları da yatılı. en adisinden bir kahve makinesi almış üst katın sonundaki kilitli odanın kapısının anahtarını bulmuş (çalışan tek priz orada zira) orada su ısıtıp sallama çay içiyoruz. hayat tecrübemiz çok yok. çay yerine sallama meyve çayı almışız, bir şeye benzemiyor. bunun gibi ufak tefek hevesler için okuldan kaçıp kaçıp duruyoruz. kanımız ters yönde akıyor.

akşam dönüşte okulun yan duvarına tırmanıp içeriye atlayacağız. hiçbir şey olmamış gibi etüde geçeceğiz. bekçiye yakalanmamamız lazım. bekçi iri yarı, bize göre kocaman bir adam. belki bugün görsek 'o kadar da değilmiş' deriz. o zamanlarsa büyük geliyor. lakabı ayıboğan. öyle gözümüzde büyütüyoruz.

biz gizlice duvardan atlamak üzereyken okulun yan tarafındaki tek katlı evlerde yaşayan çocuklar arasında şaka-ciddi bir kavga çıkıyor. bağırtı-çağırtı gırla. ayıboğan da doğal olarak o tarafa yöneliyor. biz tam duvardan atlarken ayıboğan dibimizde bitiveriyor. sese geleceğini hesap etmemişiz aslında. o kadar da iyi bir plancı değiliz. arkadaşım arkada, ben öndeyim. arkadaşım ayıboğanı görür görmez sızlanmaya başlıyor. ağlamaklı bir sesle '.... yedik' diyor. bütün işi bozacakken 'konuşma, arkamda dur' diyor, o sırada mahalle kavgası büyümüş, birbirlerine ayakkabı fırlatıyorlar. ayakkabının birisi de karşıdakine ceza olsun diye okul bahçesine atılmış. ayıboğan'ın bizi fark etmesi ile ayakkabıya yöneliyorum. o 'ne arıyorsunuz siz burada?' demeye kalmadan ayakkabıyı kaptığım gibi kavga edenlerin tarafına fırlatıyorum. 'hasan abi, okulun camından gördük karakavağın gençleri kavga ediyorlardı, birisinin ayakkabısı düştü bu tarafa, rica ettiler geldik onu geri atmaya'. hasan abi, nam-ı diğer ayıboğan söylediğim cümleyi kafasında tartarken okula yöneliyoruz. ayıboğan'ın buna söyleyeceği hiçbir söz yok. kaçma emaresi yok. senaryo uyum içinde. 'siz bunlarla muhatap olmayın' diyor bir şey söylemiş olmak için. 'bunlar genç değil veled-i zina'. çok sinirlenmiş belli ki. iyi akşamları çakıp hiçbir şey olmamış gibi etüde doğru yol alıyoruz.